30 Ekim 2014 Perşembe


Hür Yaşamak Bir Ağaç Gibi Dik Ölebilmek İçin

Ne çok isteklerimiz vardır, onlarsız yaşayamayacağımızı düşündüğümüz.Aslında sonuca ulaşmak için ürettiğimiz sebepler zinciridir çoğu isteklerimiz.Bu isteklerimizin kötü olduğu anlamına gelmez.Sebeplerdir bizleri hayata bağlayan,ruh ve beden buhranı içerisinde anlamlandırmaya çalıştığımız hepimizin 'dünya'sıdır.Belkide gideceğin yerin olmamasından açıkta kalmamak için tutunduğun şemsiyedir.
Kimi zaman ağaç gibi görürsün başsız gider ama korunaklı dönersin.Sahi ağacı bu kadar destek görerek edebi metinlerde örnek göstermek neyin sebebidir? Ağaç diye düşünürsün başı semada senin bakmadığın uzaklığa o dal uzatmıştır.Başını onun dallarının altına koyduğunda dinlendirir. Allah'ın mükemmel lütuflarından biridir.Çünkü ağaç sizin sebep verdiğiniz şekle girer.Benimde başlıkta kullandığım benzetme bir Arap vecizesidir.İlk defa zarftaki bu resmi gördüğümde aklıma direk ağaçla ilişkilendirdiğim hür yaşam gelmişti.Uçsuz bucaksız gökyüzünü temsil eden.Belkide ben kıskanmıştım dallarını benden yükseğe uzatabilen bu mahluku.Bazen düşünürüm; acaba onlarda akıl olsaydı sabit kalmayı isterler miydi? diye.Cevabını kendim bile veremediğim kafamdaki muallak sorulardan biridir bu.
Cemal Süreyya'nın dediği ' Peşinden başka gidecek yer yoktu.' bu cümle ile resimdeki kıyafet ağacın altına gideceği başka yer olmadığından mı gidiyordu yoksa onu çepeçevre edecek bir kimlik mi arıyordu?
Bilemedim.

5 Ekim 2014 Pazar



Balon

Merak ve umut bu iki duygunun insan fıtratında bulunması beni hep etkilemiştir.Çünkü geleceği bilmeyen bizler umutla yaşar ve merak ederiz.Bu duygular tıpkı resimdeki çocuğun balonuna benzer.Şaşırdınız değil bir balon kadar basit olamaz diyorsunuzdur.Aslında bu da baktığınız perspektife göre değişir. O çocuk ki bir bayram gününde aldığı balonu sevinçle şişirir ve ağzını bağlar , iki yana açtığı elleriyle balonun yere düşmemesi için çaba gösterir.Çünkü nihayi hedefi balonu yere düşmeden havada tutabilmektir.Balon çocugun ilk vuruşuyla havalanır.Kontrol mekanizması eller hazır beklemektedir.Fakat tahmin edilmeyen bir şeye daha rastlanır çocuk balonun her havalanışında gülüyordür.Hem de 32 dişini göstererek.Bu da bize merak ve umutun birlikte gülümsettiğini gösterir.Bir belirsizlik doğurur bunu kabul ediyorum.Ama her umutla nereye gideceği belli olmayan balonun yükselişindeki bakış ve gülüş  bir teslimiyet göstergesidir.Çünkü fotoğrafın ana karesi arkadaki Kubbetü Sahra dır.Aksa dır.Aksa'nın avlusudur.Bu Müslüman çocuk teslimiyetin önemeni doğduğu günden beri biliyordur. Çünkü o Allah'ın lafzı celaliyle sabit kıldığı 'İnanıyorsanız üstün sizsiniz' ayetine vakıftır.Bu sebeple her balona vuruşunda biraz daha yükseğe çıkması için çaba sarfediyordur ve bu sepeple kendini bu açık hava hapishanesinde özgür hissediyordur.
İşte modern yaşantıda biz bu tabloyu tam anlamıyla kavrayamıyoruz ve kavrayamadığımız için Üzgünüz bir dokun bin ah işit durumundayız.Çünkü hayatı Aristoteles mantığına göre okuyoruz. Ya siyah ya beyaz bizim için herşey. Sen herzaman beyaz ve mağdur siyah her zaman kusurlu...yansıyan gölgelerimizle bile kavgalıyız çoğu zaman.Bir şeyi farketmiyoruz.O ki en kıymetlimiz zamanı halbuki onun hiç bir işi yok ilerlemekten başka... ve biz bu zaman zarfında merak ve umutun gülümsettiğini unutuyoruz

4 Ekim 2014 Cumartesi

                                                                     
                                                             ŞEHRİN KOKUSU

Pencerenin kulpunu kaldırıp havanın derinlemesine içeriye cereyan etmesidir başka bir şehre gitmek. Beden, ruh ile birlikte karar verir duyguların oluşmasına. Sizi önce gittiğiniz şehrin kokusu etkiler. Bunun sebebinin burundan beyine direk etki eden sinir dokularının bulunmasından mıdır bilinmez ama şairlerin dizelerinde yer verdiği gibi her şehrin ayrı bir kokusu vardır.

Eskiler, şehrin kokusunu o şehirde yaşamış olan alimlere bağlarlardı. Buna katılıyorum. Çünkü; bir şehrin kokusu ‘eşref-i mahluk’ un tasarrufatlarından oluşur. Şöyle ki; İslam, insanı şahsiyet sahibi yapar.  Fert gittiği her ortama kendi rüzgarını getirir.  Bu rüzgarı mecazı anlamdan tahayyül ettiğimizde biyolojik olarak da çok iyi bildiğimiz, her insanın kendine özgü bir kokusunun olduğu gerçeğine ulaşırız. Aynı ortamı paylaşan insanların yoğunluğuna göre ortamın kokusu şekillenir.

Şehrin kokusu, görsel hafızada ilk izlenimlerin ve ilk anılarla ilgili görüntülerin, kırmızı renkli yuvarlak yumuşak düğmesidir. Eğer bu düğmeye basmazsanız şehre, insanlara kamil müşahid olamazsınız. Çünkü şehrin kokusu, siz o kırmızı düğmeye bastığınız andan itibaren sizi ayrı bir paralel zamana götürür. Ruhunuz kokular içinde dolaşırken, zatınız muhtelif noktaları müşahid ederek ilerler şehrin dar sokaklarında.

His, koku, bakış bunların hepsi açtığınız pencereden hangi yöne doğru başınızı çevirdiğinizle ilgilidir.Küçük noktalar hayatın estetik ayrıntılarıdır.Kamil bir resim oluşturmasa da yön belirler.Tıpkı dua dua büyüyen kader gibi…


                                                                                         Rumeysa TERZİOĞLU

14 Nisan 2014 Pazartesi

                                                                     
                                                             ŞEHRİN KOKUSU

Pencerenin kulpunu kaldırıp havanın derinlemesine içeriye cereyan etmesidir başka bir şehre gitmek. Beden, ruh ile birlikte karar verir duyguların oluşmasına. Sizi önce gittiğiniz şehrin kokusu etkiler. Bunun sebebinin burundan beyine direk etki eden sinir dokularının bulunmasından mıdır bilinmez ama şairlerin dizelerinde yer verdiği gibi her şehrin ayrı bir kokusu vardır.

Eskiler, şehrin kokusunu o şehirde yaşamış olan alimlere bağlarlardı. Buna katılıyorum. Çünkü; bir şehrin kokusu ‘eşref-i mahluk’ un tasarrufatlarından oluşur. Şöyle ki; İslam, insanı şahsiyet sahibi yapar.  Fert gittiği her ortama kendi rüzgarını getirir.  Bu rüzgarı mecazı anlamdan tahayyül ettiğimizde biyolojik olarak da çok iyi bildiğimiz, her insanın kendine özgü bir kokusunun olduğu gerçeğine ulaşırız. Aynı ortamı paylaşan insanların yoğunluğuna göre ortamın kokusu şekillenir.

Şehrin kokusu, görsel hafızada ilk izlenimlerin ve ilk anılarla ilgili görüntülerin, kırmızı renkli yuvarlak yumuşak düğmesidir. Eğer bu düğmeye basmazsanız şehre, insanlara kamil müşahid olamazsınız. Çünkü şehrin kokusu, siz o kırmızı düğmeye bastığınız andan itibaren sizi ayrı bir paralel zamana götürür. Ruhunuz kokular içinde dolaşırken, zatınız muhtelif noktaları müşahid ederek ilerler şehrin dar sokaklarında.

His, koku, bakış bunların hepsi açtığınız pencereden hangi yöne doğru başınızı çevirdiğinizle ilgilidir.Küçük noktalar hayatın estetik ayrıntılarıdır.Kamil bir resim oluşturmasa da yön belirler.Tıpkı dua dua büyüyen kader gibi…


                                                                                         Rumeysa TERZİOĞLU

4 Kasım 2013 Pazartesi

                          MISIR MİHMANDARLIĞINDA ORTADOĞU’DA
                                                 POLİTİK EKONOMİ
Ortadoğu, bereketli deltalara ve zengin yer altı kaynaklarına sahip Dünya’nın üzerinde bir türlü anlaşamadığı paylaşılamayan bir çıkmaz.Büyük Dünya Savaşları sonrası  ‘Modernleşme’ kavramının her alanda sömürgeleşmeye gittiği anlam kayması ya da elitlerin patronluğunda ezilen halk şeklinde anlaşılması bölgeye bakan düşünürlerin olayları  av-avcı şeklinde yorumlamasına sebebiyet vermiştir.Pek çoğuna göre de modernleşmek, bu geri kalmış ülkelere kendi çıkarları doğrultusunda uyguladıkları ekonomik emperyalizmdir.
Bu gün pek çok Ortadoğu ülkesi ekonomik bağımsızlığa sahip değildir. Üstelik; Avrupalıların başlattığı modernleşme süreci, modern sivil toplumun eğitim sistemi ve kurumları-siyasi partiler,sendikalar,gazeteler gibi-yaratmıştır.Dolayısıyla bizzat bu süreç, yabancı güçlerin yerli müttefiklerine düşmanlık duyan bir ulusal bilinç üretti[1].1789 yılında başlayan Ortadoğu ve Kuzey Afrika işgalleri başta ağırlıklı tarım ülkesi olan Mısır’ı iktisadi açıdan büyük ölçekte etkiledi.1970’lerde Enver Sedat’ın iktisadi önlemleri adına hazırlanan ‘infitah ‘ paketi ekonominin ‘ahbap kapitalizmine’ sürüklenmesini hızlandırmıştır.Daha sonra Nasır dönemindeki gümrük vergilerinin düşürülmesi zaten fabrika sahibi olan yabancıların elitlerini güçlendirmiştir.Mesela Mısır’da kurulan ilk yabancı fabrikaların isimleri ve alanları şöyledir;
Fransız /Societe Generale des Sucreries et de la Raffinerie d’Egypt / Şeker Üretim/Kahire
İngiliz/Fabrique nationale d’Egypt/Pamuk İpliği Üretim/İskenderiyye
Belçika/Societe Anonyme des Ciments d’Egypt/Çimeto Üretim/Helwan
Ekonomik işgal sürecinde  inşa edilen kalıcı kuruluşlar-Mısır Merkez Bankasının fiiliyatta olmaması Londra’da kurulan İngiliz Merkez Bankası tarafından idare edilmesi-kurulmuştur.
Dikkat edilmesi gereken başka nokta da, Parlamento ya da Senato üyesi olan büyük toprak sahiplerinin, hükümet desteğini sağlamak söz konusu olduğunda,’Hepimiz Mısırlıyız’ ya da ‘Hepimiz Fellahız(çiftçiyiz)’ diyerek kendilerini iyi milliyetçi olarak tanıtmaları oldukça sık rastlanan bir durumdu[2]
Ortadoğu bu örnekte de görüldüğü gibi vasıtanın(rüşvet)in bol olduğu bir coğrafyadır.Bu sebeple insanlar ülkesine güvenmiyorlar ve üretim için çaba göstermiyorlar.
Ekonomik sıkıntılar beraberinde pek çok sorunu getiriyor. Mesela;Eğitim harcamaları,ülke diktatörleri eğitime bütçeden fazla bir kaynak aktarıldığı düşüncesiyle halkın cahil kalmasını mazur görüyorlardı.Bu da pek çok Ortadoğu ülkesinde olduğu gibi diktatör iktidarların süresini uzatıyordu.Liberal Ekonomi topluma anlatıldığı gibi tezahür etmemişti. Çünkü halk ile yöneten sınıf arasında ciddi refah eşitsizliği vardı. Modernleşme öncüsü Avrupa teması Ortadoğu ülkeleri için hatta Dünya’daki tüm ülkeler için küresel bir olgu olmuştur.
 Bölgesel  olarak anlamı anlaşılmayan kelimeler arasına bir yenisi daha  eklenmiştir.(Laiklik,Modernleşme,+Küreselleşme…..)
Mısır yani Kuzey Afrika,Ortadoğu ülkelerinin bağımsız ekonomiye sahip olabilmeleri için bağımsız siyaset yapmaları gerekmektedir.
                                                                                           Rumeysa TERZİOĞLU








[1] MURDEN,Simon,Ortadoğu Tarihi,Politik Ekonomi,Modernleşmede Küreselleşmeye,Hazırlayan,Yousesef M.Choueırı,İnklap yayınları,Eylül 2012.
[2] OWEN,Roger-PAMUK,Şefket,20.yy Ortadoğu Ekonomileri Tarihi,Sabancı Üniversitesi,İstanbul,Ekim,2002,1. Basım,2000 adet.
FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ(FKÖ);EL-FETİH VE HAMAS
       1916’lılarda tohumları ekilen Yahudi halkı için toprak arayış düşüncesi Balfour Deklarasyonu ile resmi dil kazanmıştı. Seçilen toprak üç din içinde kutsal kabul edilen Filistin coğrafyasıydı. Olaylar Birinci Dünya savaşı sonrası öyle gelişiyordu ki İngiltere ve Fransa arasında gizli yapılan Sykes-Picot anlaşması ile Filistin İngiliz mandası olmuştu.Yahudi halkının bu bölgeye tecir edilmesi hayli zaman alacaktı.1945’le kadar görüşmeler İngiliz ve Yahudi yetkilileri arasında sürdü.1948’de Yahudilerin istediği gibi bir devlet kurulması onaylandı ve ilk başkan Weizman oldu.
Filistin topraklarında yaşayan Araplar kendi topraklarının işgaline karşı farklı görüşlerde hareketler oluşturdular. Bu kimi zaman entelektüel ,Pan -Arabizimi benimsemiş ve Filistin ‘nin kurtuluşunu dış rejimlere,dış ideolojilere  dayandıran FKÖ olarak , FKÖ’nün içindeki en çok ses getiren ve İsrail devletini meşrulaştıran silahlı direnişe yanaşmayan El-Fetih olarak ya da Müslüman Kardeşlerin Filistin’deki yüzü Hamas olarak ortaya çıkmıştır.
FKÖ 1974’de Filistin’in tamamı kurtarma hedefi,yerini Batı Şeria ve Gazze şeridinden oluşan bir Filistin devletinin kurulması hedefine bıraktı[1]FKÖ’yü  Filistin ‘i bölmekle ve işgal İsrail gücünü tanımakla suçlayan  Hamas cihad eksenli bir yol seçerek İsrail devletini tanımamıştır.Hamas merkezini Gazze konuşlandırmıştır.B u iki grup arasındaki görüş ayrılıkları Filistin sorunun içinden çıkılmaz bir hal almasına zemin oluşturmuş ve Filistin ’nin  Gazze ve Batı Şeria  olarak ikiyi bölünmesini kolaylaştırmıştır.Bir nebze de İsrail’in  uluslararası kamuoyunda daha tanınır olmasını sağlamıştır.
El -Fetih  Batı Şeria’da çeşitli eylemler düzenlerken,FKÖ uçak kaçırma olaylarıyla Dünya gündeminden düşmüyordu.En son kaçırılan Ürdün uçağı ile Ürdün ordusu ‘Kara Eylül’ diye adlandırılan Filistin mülteci kamplarına on günlük operasyon düzenledi.Pek çok Filistin vatandaşı hayatını kaybetti. Askerler savunmasız insanları kovaladı,kampları bombaladı.Bu olaylardan sonra FKÖ Lübnan ‘a taşındı.Anlaşıldı ki Filistin halkını istemeyen tek ülke İsrail değildi.
El-Fetih Yaser Arafat döneminde görüşmelere başladı.Fakat İsrail’in  ülkedeki yayımcı politikaları yani Batı Şeria’da yeni yerleşim alanları kurması,ülkeyi abluka altına alması üzerinde hiçbir zaman anlaşılamayan konular olmuştur.
Filistin soruna beraberindeki ülkelerin sömürge politikaları sebebiyle tüm Ortadoğu coğrafyasını saran insani bir durum olmuştur.Kapı komşusu Ürdün ‘nün sessizliği,Suudi Arabistan krallığının İsrail destekli politikası bölgede kangren haline gelmiş bu sorunun çözülmesinde katkı sağlamıştır.
Hamas cephesine gelince El-Fetih’in bu güne kadar ki denemelerinin herhangi bir somut başarı elde edememesi Hamas’ın elini halk nezdinde güçlendirmiştir.Fakat yaptığı eylemlerle o da net bir sonuç elde edememiştir.

Ortadoğu ,Filistin ,örgütler ve iktidar mücadelelerinin kanlı oyunları arasında kalan halk…Tarihsel süreçler ne kadar belirleyici olur bilinmez ama bir gerçek vardır ki ülkelerinden zorla çıkartılan ve ellerinden umutları alınmış topluluklar da savaşların bile yapamayacağı kötü sonuçlar doğurur.Tarih sahneleri , annesinden ceza almış çocuk misali ürkek ve bir daha yapılmayacağına söz verilen fakat kötü sonuçlar elde edildiği halde arkası gelmeyen yalanlar ve düş kırıklıklarıyla doludur.
                                                                                   Rumeysa TERZİOĞLU




[1] CLEVELAND,William L.,Modern Ortadoğu Tarihi,Agora Kitaplığı,Birinci Basım,Haziran,2008

14 Ekim 2013 Pazartesi

FATMA ESMA UYGUN VE RÜMEYSA TERZİOĞLU – 11.10.2013
Bernard Lewis – Ortadoğu
Kitaptan seçtiğimiz bölümler hakkında yazdığımız makaleleri tartışmak üzere İstanbul’un Fatih ilçesinde buluştuk. Konu olarak Esma ‘’kültür’’, Rümeysa ise ‘’ekonomi’’ bölümünü seçmiş. Öncelikle Esma yazdığı makale örneğinin birini Rümeysa’ya verdi ardından paragraf paragraf okumaya başlandı. Her paragrafın sonunda yazılanlar tartışıldı. İkimizde Arap dili okuduğumuz için arap edebiyatı hakkında bolca konuştuk. Arapların sözlü geleneklerinden ve dilin resmi ve lehçe olmak üzere ikiye ayrılmasının zorluklarından bahsettik. Konuşma içerisinde ikimizinde Mısır’a farklı zamanlarda dil kursuna gittiğimizi öğrenince konu genel olarak Mısır kültürü ve yaşayış tarzına yöneldi. Daha sonra diğer arap ülkelerinin birbirlerinden farklarını ve birbirleriyle etkileşimlerini konuştuk. Bölgenin hem batı hemde doğu etkisinde kalmış olmasının kültür çeşitliliğini oluşturduğu sonucuna vardık.
Rümeysa’nın seçtiği bölüm ise Ortadoğu ekonomisi üstünden Mısır tekeline gidişti. Ortadoğu oluşturulan politik, elit ekonomi halkın fakirleşmesine ve insanların yaşadıkları ülke için umutlar beslemesine sebep oluyordu. Biz bu konuyu kendi gözlemlerimizle doğruladık. Aynı zamanda Mısır’ın tam bir çelişkiler ülkesi olduğu konusunda hem fikir sağladık. Bernard Lewis’in oryantalist bir bakış açısıyla anlattığı kitabını eleştirdik. Çünkü bize göre Ortadoğu Lewis’in anlattığından çok daha farklıydı. Geri kalmış değil geriye itilmiş bir bölgeydi. Öyle ki hiçbir Ortadoğu ülkesi ekonomik anlamda tam bağımsız değildir.1952 de tam bağımsızlığını ilan eden Mısır 21 yy da olmamıza rağmen belli bir zümrenin işgali altındadır. Ortadoğu karışık, çetrefilli bir o kadar da hararetli olmasına rağmen sizi içine alan ilginç bir çekiciliği vardır. Herkes o sokaklarda kendine dair bir şeyler bulur. Ekonomi bir dış insan gözüyle şöyle başlar; turist olarak oraya adım atarsınız ve micro ekonomik yapının ortağı olursunuz. Ülkede bulunduğuz sürece devam eder. Siz artık global ekonomimin bir parçasısınızdır. Küreselleşmenin Ortadoğu ülkelerindeki etkilerini ve sonuçlarını makalemden takip edebilirsiniz.
Çıkardığımız nihai sonuç oryantalist bakış açısıyla bölgeye bakmamamız. Ortadoğu Lewis’in anlattığından çok farklı… Son bir not: Lewis beni hayal kırıklına uğrattı kitabını basit buldum geçişleri yetersiz. Tercümanda da sorun olabilir ama bence bir oryantalist bakış açısı da bu kadar basit olmamalı mesela Modern Ortadoğu tarihi yazarı William L. Cleveland Alman bir Prof kendisi sırası ve oryantalist bakışı real buldum. (Rümeysa) Önerimiz Ortadoğu’yu bir de Arap ve Türk yazarların gözünden okumak. İlginize sunulur. Teşekkür ederiz.