4 Kasım 2013 Pazartesi

                          MISIR MİHMANDARLIĞINDA ORTADOĞU’DA
                                                 POLİTİK EKONOMİ
Ortadoğu, bereketli deltalara ve zengin yer altı kaynaklarına sahip Dünya’nın üzerinde bir türlü anlaşamadığı paylaşılamayan bir çıkmaz.Büyük Dünya Savaşları sonrası  ‘Modernleşme’ kavramının her alanda sömürgeleşmeye gittiği anlam kayması ya da elitlerin patronluğunda ezilen halk şeklinde anlaşılması bölgeye bakan düşünürlerin olayları  av-avcı şeklinde yorumlamasına sebebiyet vermiştir.Pek çoğuna göre de modernleşmek, bu geri kalmış ülkelere kendi çıkarları doğrultusunda uyguladıkları ekonomik emperyalizmdir.
Bu gün pek çok Ortadoğu ülkesi ekonomik bağımsızlığa sahip değildir. Üstelik; Avrupalıların başlattığı modernleşme süreci, modern sivil toplumun eğitim sistemi ve kurumları-siyasi partiler,sendikalar,gazeteler gibi-yaratmıştır.Dolayısıyla bizzat bu süreç, yabancı güçlerin yerli müttefiklerine düşmanlık duyan bir ulusal bilinç üretti[1].1789 yılında başlayan Ortadoğu ve Kuzey Afrika işgalleri başta ağırlıklı tarım ülkesi olan Mısır’ı iktisadi açıdan büyük ölçekte etkiledi.1970’lerde Enver Sedat’ın iktisadi önlemleri adına hazırlanan ‘infitah ‘ paketi ekonominin ‘ahbap kapitalizmine’ sürüklenmesini hızlandırmıştır.Daha sonra Nasır dönemindeki gümrük vergilerinin düşürülmesi zaten fabrika sahibi olan yabancıların elitlerini güçlendirmiştir.Mesela Mısır’da kurulan ilk yabancı fabrikaların isimleri ve alanları şöyledir;
Fransız /Societe Generale des Sucreries et de la Raffinerie d’Egypt / Şeker Üretim/Kahire
İngiliz/Fabrique nationale d’Egypt/Pamuk İpliği Üretim/İskenderiyye
Belçika/Societe Anonyme des Ciments d’Egypt/Çimeto Üretim/Helwan
Ekonomik işgal sürecinde  inşa edilen kalıcı kuruluşlar-Mısır Merkez Bankasının fiiliyatta olmaması Londra’da kurulan İngiliz Merkez Bankası tarafından idare edilmesi-kurulmuştur.
Dikkat edilmesi gereken başka nokta da, Parlamento ya da Senato üyesi olan büyük toprak sahiplerinin, hükümet desteğini sağlamak söz konusu olduğunda,’Hepimiz Mısırlıyız’ ya da ‘Hepimiz Fellahız(çiftçiyiz)’ diyerek kendilerini iyi milliyetçi olarak tanıtmaları oldukça sık rastlanan bir durumdu[2]
Ortadoğu bu örnekte de görüldüğü gibi vasıtanın(rüşvet)in bol olduğu bir coğrafyadır.Bu sebeple insanlar ülkesine güvenmiyorlar ve üretim için çaba göstermiyorlar.
Ekonomik sıkıntılar beraberinde pek çok sorunu getiriyor. Mesela;Eğitim harcamaları,ülke diktatörleri eğitime bütçeden fazla bir kaynak aktarıldığı düşüncesiyle halkın cahil kalmasını mazur görüyorlardı.Bu da pek çok Ortadoğu ülkesinde olduğu gibi diktatör iktidarların süresini uzatıyordu.Liberal Ekonomi topluma anlatıldığı gibi tezahür etmemişti. Çünkü halk ile yöneten sınıf arasında ciddi refah eşitsizliği vardı. Modernleşme öncüsü Avrupa teması Ortadoğu ülkeleri için hatta Dünya’daki tüm ülkeler için küresel bir olgu olmuştur.
 Bölgesel  olarak anlamı anlaşılmayan kelimeler arasına bir yenisi daha  eklenmiştir.(Laiklik,Modernleşme,+Küreselleşme…..)
Mısır yani Kuzey Afrika,Ortadoğu ülkelerinin bağımsız ekonomiye sahip olabilmeleri için bağımsız siyaset yapmaları gerekmektedir.
                                                                                           Rumeysa TERZİOĞLU








[1] MURDEN,Simon,Ortadoğu Tarihi,Politik Ekonomi,Modernleşmede Küreselleşmeye,Hazırlayan,Yousesef M.Choueırı,İnklap yayınları,Eylül 2012.
[2] OWEN,Roger-PAMUK,Şefket,20.yy Ortadoğu Ekonomileri Tarihi,Sabancı Üniversitesi,İstanbul,Ekim,2002,1. Basım,2000 adet.
FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ(FKÖ);EL-FETİH VE HAMAS
       1916’lılarda tohumları ekilen Yahudi halkı için toprak arayış düşüncesi Balfour Deklarasyonu ile resmi dil kazanmıştı. Seçilen toprak üç din içinde kutsal kabul edilen Filistin coğrafyasıydı. Olaylar Birinci Dünya savaşı sonrası öyle gelişiyordu ki İngiltere ve Fransa arasında gizli yapılan Sykes-Picot anlaşması ile Filistin İngiliz mandası olmuştu.Yahudi halkının bu bölgeye tecir edilmesi hayli zaman alacaktı.1945’le kadar görüşmeler İngiliz ve Yahudi yetkilileri arasında sürdü.1948’de Yahudilerin istediği gibi bir devlet kurulması onaylandı ve ilk başkan Weizman oldu.
Filistin topraklarında yaşayan Araplar kendi topraklarının işgaline karşı farklı görüşlerde hareketler oluşturdular. Bu kimi zaman entelektüel ,Pan -Arabizimi benimsemiş ve Filistin ‘nin kurtuluşunu dış rejimlere,dış ideolojilere  dayandıran FKÖ olarak , FKÖ’nün içindeki en çok ses getiren ve İsrail devletini meşrulaştıran silahlı direnişe yanaşmayan El-Fetih olarak ya da Müslüman Kardeşlerin Filistin’deki yüzü Hamas olarak ortaya çıkmıştır.
FKÖ 1974’de Filistin’in tamamı kurtarma hedefi,yerini Batı Şeria ve Gazze şeridinden oluşan bir Filistin devletinin kurulması hedefine bıraktı[1]FKÖ’yü  Filistin ‘i bölmekle ve işgal İsrail gücünü tanımakla suçlayan  Hamas cihad eksenli bir yol seçerek İsrail devletini tanımamıştır.Hamas merkezini Gazze konuşlandırmıştır.B u iki grup arasındaki görüş ayrılıkları Filistin sorunun içinden çıkılmaz bir hal almasına zemin oluşturmuş ve Filistin ’nin  Gazze ve Batı Şeria  olarak ikiyi bölünmesini kolaylaştırmıştır.Bir nebze de İsrail’in  uluslararası kamuoyunda daha tanınır olmasını sağlamıştır.
El -Fetih  Batı Şeria’da çeşitli eylemler düzenlerken,FKÖ uçak kaçırma olaylarıyla Dünya gündeminden düşmüyordu.En son kaçırılan Ürdün uçağı ile Ürdün ordusu ‘Kara Eylül’ diye adlandırılan Filistin mülteci kamplarına on günlük operasyon düzenledi.Pek çok Filistin vatandaşı hayatını kaybetti. Askerler savunmasız insanları kovaladı,kampları bombaladı.Bu olaylardan sonra FKÖ Lübnan ‘a taşındı.Anlaşıldı ki Filistin halkını istemeyen tek ülke İsrail değildi.
El-Fetih Yaser Arafat döneminde görüşmelere başladı.Fakat İsrail’in  ülkedeki yayımcı politikaları yani Batı Şeria’da yeni yerleşim alanları kurması,ülkeyi abluka altına alması üzerinde hiçbir zaman anlaşılamayan konular olmuştur.
Filistin soruna beraberindeki ülkelerin sömürge politikaları sebebiyle tüm Ortadoğu coğrafyasını saran insani bir durum olmuştur.Kapı komşusu Ürdün ‘nün sessizliği,Suudi Arabistan krallığının İsrail destekli politikası bölgede kangren haline gelmiş bu sorunun çözülmesinde katkı sağlamıştır.
Hamas cephesine gelince El-Fetih’in bu güne kadar ki denemelerinin herhangi bir somut başarı elde edememesi Hamas’ın elini halk nezdinde güçlendirmiştir.Fakat yaptığı eylemlerle o da net bir sonuç elde edememiştir.

Ortadoğu ,Filistin ,örgütler ve iktidar mücadelelerinin kanlı oyunları arasında kalan halk…Tarihsel süreçler ne kadar belirleyici olur bilinmez ama bir gerçek vardır ki ülkelerinden zorla çıkartılan ve ellerinden umutları alınmış topluluklar da savaşların bile yapamayacağı kötü sonuçlar doğurur.Tarih sahneleri , annesinden ceza almış çocuk misali ürkek ve bir daha yapılmayacağına söz verilen fakat kötü sonuçlar elde edildiği halde arkası gelmeyen yalanlar ve düş kırıklıklarıyla doludur.
                                                                                   Rumeysa TERZİOĞLU




[1] CLEVELAND,William L.,Modern Ortadoğu Tarihi,Agora Kitaplığı,Birinci Basım,Haziran,2008

14 Ekim 2013 Pazartesi

FATMA ESMA UYGUN VE RÜMEYSA TERZİOĞLU – 11.10.2013
Bernard Lewis – Ortadoğu
Kitaptan seçtiğimiz bölümler hakkında yazdığımız makaleleri tartışmak üzere İstanbul’un Fatih ilçesinde buluştuk. Konu olarak Esma ‘’kültür’’, Rümeysa ise ‘’ekonomi’’ bölümünü seçmiş. Öncelikle Esma yazdığı makale örneğinin birini Rümeysa’ya verdi ardından paragraf paragraf okumaya başlandı. Her paragrafın sonunda yazılanlar tartışıldı. İkimizde Arap dili okuduğumuz için arap edebiyatı hakkında bolca konuştuk. Arapların sözlü geleneklerinden ve dilin resmi ve lehçe olmak üzere ikiye ayrılmasının zorluklarından bahsettik. Konuşma içerisinde ikimizinde Mısır’a farklı zamanlarda dil kursuna gittiğimizi öğrenince konu genel olarak Mısır kültürü ve yaşayış tarzına yöneldi. Daha sonra diğer arap ülkelerinin birbirlerinden farklarını ve birbirleriyle etkileşimlerini konuştuk. Bölgenin hem batı hemde doğu etkisinde kalmış olmasının kültür çeşitliliğini oluşturduğu sonucuna vardık.
Rümeysa’nın seçtiği bölüm ise Ortadoğu ekonomisi üstünden Mısır tekeline gidişti. Ortadoğu oluşturulan politik, elit ekonomi halkın fakirleşmesine ve insanların yaşadıkları ülke için umutlar beslemesine sebep oluyordu. Biz bu konuyu kendi gözlemlerimizle doğruladık. Aynı zamanda Mısır’ın tam bir çelişkiler ülkesi olduğu konusunda hem fikir sağladık. Bernard Lewis’in oryantalist bir bakış açısıyla anlattığı kitabını eleştirdik. Çünkü bize göre Ortadoğu Lewis’in anlattığından çok daha farklıydı. Geri kalmış değil geriye itilmiş bir bölgeydi. Öyle ki hiçbir Ortadoğu ülkesi ekonomik anlamda tam bağımsız değildir.1952 de tam bağımsızlığını ilan eden Mısır 21 yy da olmamıza rağmen belli bir zümrenin işgali altındadır. Ortadoğu karışık, çetrefilli bir o kadar da hararetli olmasına rağmen sizi içine alan ilginç bir çekiciliği vardır. Herkes o sokaklarda kendine dair bir şeyler bulur. Ekonomi bir dış insan gözüyle şöyle başlar; turist olarak oraya adım atarsınız ve micro ekonomik yapının ortağı olursunuz. Ülkede bulunduğuz sürece devam eder. Siz artık global ekonomimin bir parçasısınızdır. Küreselleşmenin Ortadoğu ülkelerindeki etkilerini ve sonuçlarını makalemden takip edebilirsiniz.
Çıkardığımız nihai sonuç oryantalist bakış açısıyla bölgeye bakmamamız. Ortadoğu Lewis’in anlattığından çok farklı… Son bir not: Lewis beni hayal kırıklına uğrattı kitabını basit buldum geçişleri yetersiz. Tercümanda da sorun olabilir ama bence bir oryantalist bakış açısı da bu kadar basit olmamalı mesela Modern Ortadoğu tarihi yazarı William L. Cleveland Alman bir Prof kendisi sırası ve oryantalist bakışı real buldum. (Rümeysa) Önerimiz Ortadoğu’yu bir de Arap ve Türk yazarların gözünden okumak. İlginize sunulur. Teşekkür ederiz.


KİTAP TAHLİLİ
Kitabın adı:Tarih Nedir?
Kitabın Yazarı:Edward Hallett Carr
Yayınevi: İletişim Yayınları
Kitaptan Çıkardığım Sonuçlar:
  • ·         ‘Tarih’ tarihçinin üstünde çalıştığı yaşayan geçmiştir.
  • ·          Bir tarih kitabında bakacağımız ilk şey olgular değil yazan tarihçi olmalıdır. Bu maddeye katılmıyorum. Fikrimi tarih nedir sorusuna kendi cevabımda açıklayacağım.
  • ·         Tarihçi nesnel olamayacağından tarih nesnel değildir.
  • ·         Geçmişi, dönemimiz anlayışıyla anlayabiliriz.
  • ·         Tarih, sadece olgusal değildir. Yorumlanabilir.
  • ·         Geçmişi sevmek, tarihsel bir paradigma değil çözümlenememiş insan psikolojisidir.
  • ·         Tarih, kimsenin biyografisi değildir; Fakat tarihçi bazen otobiyografici olabilir.
  • ·         Tarihçi de Dünyalıdır; fakat mensup olduğu milli tarih çerçevesinde Dünya’yı yorumlar.
  • ·         Tarihten ders çıkarılır.
  • ·         Tarih bilinci ,kişinin ne kadar tarihe meraklı olduğu ile ilgilidir.
  • ·         Tarih, yargıçlık taslamaz. Sadece nasihat eder.
  • ·         Tarih bir bilim değil, bilimi kapsayan bir ilimdir.
  • ·         Tarih nasıl sorusuna cevap verir.
  • ·         Tarihsicilik mantıksal  bir kavram değildir.


Değerlendirme Yazısı

       Tarih, yaşamın ruhsal döngüsüdür.İnsandaki merak hissini aşındır.Tarihi bu şekilde tanımlamamın sebebiyeti;’Tarih nedir?’ sorunsu kendime sorduktan sonra kelime kökünden yaptığım araştırmadır.Bilindiği gibi ‘Tarih ‘ kelimesi Arapçadır.Araştırdığım büyük Arapça sözlüklerinden biri olan Mukayesil lügat’ın da kelime anlamında beklenti,umma gibi karşılıklar vardı.Bu da bana mefhum olmayan geleceğin  tecrübe edilen geçmişe yakın lakin daha iyi şekillenmesi temennisinin zamansal adının tarih olduğu izlemini verdi.
   Kayıta alınmış olgular bütünü tarihi oluşturan en önemli somut delillerdir. Kayıt altına alma işlemini dönemin ya da konunun mesul kişisi yaptığından olgunun doğruluğunu tartışabiliriz.Yalnız olgunun güvenilirliği aksi ispatlanmadığı taktirde sağlamdır.Olgular günümüzün tarihi referans kaynağı olmasıyla pek çok tarihçinin kitaplarında yer verdiği sürece okuyucunun yazara olan güveni artmaktadır.Çünkü;kimi zaman tarihçi asıl mesleği gazetecilik olan birisi de olabilir.Velhasıl yazar, tarihçi kimliğini araştırdığı bilgiler ve kullandığı olgular neticesinde edinir.’Tarih Nedir ?’kitabın da geçtiği gibi tarih kişi tarafından kayıt altına alınıp yorumlanabildiği için nesnel değildir.
     Kitapta geçen ve düşüncemle taban tabana zıt olan cümle ‘Geçmişi sevmek yaşlılara özgüdür.’ibaresi bana Kur’an-ı Kerimde geçen Hz. Musa(a.s)kısasının tefsirini hatırlattı.Şöyle ki;Musa (a.s)Allah’a iman edenleri Firavunun (Mısır’da bu kelime kral manasında kullanılır ) zulmünden kurtardıktan sonra Kızıl Denizi aşar aşmaz etrafındakiler Firavunun hüküm sürdüğü ve sadece soğan yiyebildikleri geçmişlerini özlemle yad etmişlerdir.Yani geçmişe bir ah her zaman vardı.Türkiye ölçekli baktığımızda Seksenler dizisinin bu kadar reyting yapması geçmişe özlemdir.O zamanlar halk sıkıntıda ve darbe olmasına rağmen bu tür mühim olayların unutulup,özlemle yad edilmesi insanlığın bir alışkanlığı olabilir.İngilizlerin Viktoria,Fransızların Napolion,Slavlanın Stalin dönemine özlemleri gibi…
          Tarihi anlamak kişinin bilgileri ve bakış açısı dahilindedir.Herkes tarihi baktığı ölçüde algılar ve istediği şekilde geleceğe yansıtır veya yansıtmaz.Önemli olan tarihi doğru anlayabilmek değil,anladığımız kadar özümsemektir.
                                                                 Rumeysa Terzioğlu