14 Ekim 2013 Pazartesi

FATMA ESMA UYGUN VE RÜMEYSA TERZİOĞLU – 11.10.2013
Bernard Lewis – Ortadoğu
Kitaptan seçtiğimiz bölümler hakkında yazdığımız makaleleri tartışmak üzere İstanbul’un Fatih ilçesinde buluştuk. Konu olarak Esma ‘’kültür’’, Rümeysa ise ‘’ekonomi’’ bölümünü seçmiş. Öncelikle Esma yazdığı makale örneğinin birini Rümeysa’ya verdi ardından paragraf paragraf okumaya başlandı. Her paragrafın sonunda yazılanlar tartışıldı. İkimizde Arap dili okuduğumuz için arap edebiyatı hakkında bolca konuştuk. Arapların sözlü geleneklerinden ve dilin resmi ve lehçe olmak üzere ikiye ayrılmasının zorluklarından bahsettik. Konuşma içerisinde ikimizinde Mısır’a farklı zamanlarda dil kursuna gittiğimizi öğrenince konu genel olarak Mısır kültürü ve yaşayış tarzına yöneldi. Daha sonra diğer arap ülkelerinin birbirlerinden farklarını ve birbirleriyle etkileşimlerini konuştuk. Bölgenin hem batı hemde doğu etkisinde kalmış olmasının kültür çeşitliliğini oluşturduğu sonucuna vardık.
Rümeysa’nın seçtiği bölüm ise Ortadoğu ekonomisi üstünden Mısır tekeline gidişti. Ortadoğu oluşturulan politik, elit ekonomi halkın fakirleşmesine ve insanların yaşadıkları ülke için umutlar beslemesine sebep oluyordu. Biz bu konuyu kendi gözlemlerimizle doğruladık. Aynı zamanda Mısır’ın tam bir çelişkiler ülkesi olduğu konusunda hem fikir sağladık. Bernard Lewis’in oryantalist bir bakış açısıyla anlattığı kitabını eleştirdik. Çünkü bize göre Ortadoğu Lewis’in anlattığından çok daha farklıydı. Geri kalmış değil geriye itilmiş bir bölgeydi. Öyle ki hiçbir Ortadoğu ülkesi ekonomik anlamda tam bağımsız değildir.1952 de tam bağımsızlığını ilan eden Mısır 21 yy da olmamıza rağmen belli bir zümrenin işgali altındadır. Ortadoğu karışık, çetrefilli bir o kadar da hararetli olmasına rağmen sizi içine alan ilginç bir çekiciliği vardır. Herkes o sokaklarda kendine dair bir şeyler bulur. Ekonomi bir dış insan gözüyle şöyle başlar; turist olarak oraya adım atarsınız ve micro ekonomik yapının ortağı olursunuz. Ülkede bulunduğuz sürece devam eder. Siz artık global ekonomimin bir parçasısınızdır. Küreselleşmenin Ortadoğu ülkelerindeki etkilerini ve sonuçlarını makalemden takip edebilirsiniz.
Çıkardığımız nihai sonuç oryantalist bakış açısıyla bölgeye bakmamamız. Ortadoğu Lewis’in anlattığından çok farklı… Son bir not: Lewis beni hayal kırıklına uğrattı kitabını basit buldum geçişleri yetersiz. Tercümanda da sorun olabilir ama bence bir oryantalist bakış açısı da bu kadar basit olmamalı mesela Modern Ortadoğu tarihi yazarı William L. Cleveland Alman bir Prof kendisi sırası ve oryantalist bakışı real buldum. (Rümeysa) Önerimiz Ortadoğu’yu bir de Arap ve Türk yazarların gözünden okumak. İlginize sunulur. Teşekkür ederiz.


KİTAP TAHLİLİ
Kitabın adı:Tarih Nedir?
Kitabın Yazarı:Edward Hallett Carr
Yayınevi: İletişim Yayınları
Kitaptan Çıkardığım Sonuçlar:
  • ·         ‘Tarih’ tarihçinin üstünde çalıştığı yaşayan geçmiştir.
  • ·          Bir tarih kitabında bakacağımız ilk şey olgular değil yazan tarihçi olmalıdır. Bu maddeye katılmıyorum. Fikrimi tarih nedir sorusuna kendi cevabımda açıklayacağım.
  • ·         Tarihçi nesnel olamayacağından tarih nesnel değildir.
  • ·         Geçmişi, dönemimiz anlayışıyla anlayabiliriz.
  • ·         Tarih, sadece olgusal değildir. Yorumlanabilir.
  • ·         Geçmişi sevmek, tarihsel bir paradigma değil çözümlenememiş insan psikolojisidir.
  • ·         Tarih, kimsenin biyografisi değildir; Fakat tarihçi bazen otobiyografici olabilir.
  • ·         Tarihçi de Dünyalıdır; fakat mensup olduğu milli tarih çerçevesinde Dünya’yı yorumlar.
  • ·         Tarihten ders çıkarılır.
  • ·         Tarih bilinci ,kişinin ne kadar tarihe meraklı olduğu ile ilgilidir.
  • ·         Tarih, yargıçlık taslamaz. Sadece nasihat eder.
  • ·         Tarih bir bilim değil, bilimi kapsayan bir ilimdir.
  • ·         Tarih nasıl sorusuna cevap verir.
  • ·         Tarihsicilik mantıksal  bir kavram değildir.


Değerlendirme Yazısı

       Tarih, yaşamın ruhsal döngüsüdür.İnsandaki merak hissini aşındır.Tarihi bu şekilde tanımlamamın sebebiyeti;’Tarih nedir?’ sorunsu kendime sorduktan sonra kelime kökünden yaptığım araştırmadır.Bilindiği gibi ‘Tarih ‘ kelimesi Arapçadır.Araştırdığım büyük Arapça sözlüklerinden biri olan Mukayesil lügat’ın da kelime anlamında beklenti,umma gibi karşılıklar vardı.Bu da bana mefhum olmayan geleceğin  tecrübe edilen geçmişe yakın lakin daha iyi şekillenmesi temennisinin zamansal adının tarih olduğu izlemini verdi.
   Kayıta alınmış olgular bütünü tarihi oluşturan en önemli somut delillerdir. Kayıt altına alma işlemini dönemin ya da konunun mesul kişisi yaptığından olgunun doğruluğunu tartışabiliriz.Yalnız olgunun güvenilirliği aksi ispatlanmadığı taktirde sağlamdır.Olgular günümüzün tarihi referans kaynağı olmasıyla pek çok tarihçinin kitaplarında yer verdiği sürece okuyucunun yazara olan güveni artmaktadır.Çünkü;kimi zaman tarihçi asıl mesleği gazetecilik olan birisi de olabilir.Velhasıl yazar, tarihçi kimliğini araştırdığı bilgiler ve kullandığı olgular neticesinde edinir.’Tarih Nedir ?’kitabın da geçtiği gibi tarih kişi tarafından kayıt altına alınıp yorumlanabildiği için nesnel değildir.
     Kitapta geçen ve düşüncemle taban tabana zıt olan cümle ‘Geçmişi sevmek yaşlılara özgüdür.’ibaresi bana Kur’an-ı Kerimde geçen Hz. Musa(a.s)kısasının tefsirini hatırlattı.Şöyle ki;Musa (a.s)Allah’a iman edenleri Firavunun (Mısır’da bu kelime kral manasında kullanılır ) zulmünden kurtardıktan sonra Kızıl Denizi aşar aşmaz etrafındakiler Firavunun hüküm sürdüğü ve sadece soğan yiyebildikleri geçmişlerini özlemle yad etmişlerdir.Yani geçmişe bir ah her zaman vardı.Türkiye ölçekli baktığımızda Seksenler dizisinin bu kadar reyting yapması geçmişe özlemdir.O zamanlar halk sıkıntıda ve darbe olmasına rağmen bu tür mühim olayların unutulup,özlemle yad edilmesi insanlığın bir alışkanlığı olabilir.İngilizlerin Viktoria,Fransızların Napolion,Slavlanın Stalin dönemine özlemleri gibi…
          Tarihi anlamak kişinin bilgileri ve bakış açısı dahilindedir.Herkes tarihi baktığı ölçüde algılar ve istediği şekilde geleceğe yansıtır veya yansıtmaz.Önemli olan tarihi doğru anlayabilmek değil,anladığımız kadar özümsemektir.
                                                                 Rumeysa Terzioğlu